Seni özümsemek ne büyük hazdır Kütahya

Seni  seyretmek ne büyük hazdır,

Seninle dört mevsim yazdır Kütahyam,

Bugün yine sisli pusluysa havan,

Bana bu yaptığın nazdır Kütahyam,

Her köşen Osmanlı Germiyan kokar,

Seni ne kadar sevsem azdır Kütahyam,

Tarihe Adını yazdığın gibi,

Gelecek çağlara yazdır Kütahyam.

Üstteki şiirimde de ifade ettiğim gibi, doğup büyüdüğüm şehrimi seviyorum. En çok sevdiğim yanı, maneviyatının güçlü olması ve avucumuzun içinde pek çok Allah dostunun bulunması ve buralarda ruhumuzun nefes alması. Zaman  zaman arkadaşlarımla ve misafirlerlerimizle ziyaret ettiğimiz bu Allah dostlarını sizlerle bu satırlarda ziyaret etmek ve bizzat ziyaretlerinize vesile olmayı istiyorum...

Dilerseniz ilk önce Dönenler Camiinden başlayalım; önünde semazen dönüyor, çünkü bu cami daha önce semahane imiş. İçeride Hz Mevlananın torunu  Ergun Çelebi medfun ailesiyle,  onlara ve caminin arkasındaki hazireye Fatihalar okuyoruz. Caminin ortasındaki  kuyuda şifalı su var, şimdi bu su dışarıya alındı. Sudan içip, hemen caminin kapısının karşısına geçiyoruz. Burada Sürre Alayının konakladığı Menzil Hanı’nın sadece kapısı kalmış, orayı da inceleyip, sol tarafa devam ediyoruz.

Sol tarafta Kütahya’mızın damadı Yıldırım Bayezid’ın hediyesi Ulu Camimizi  ziyaret edip, içindeki şifalı sudan içip tarihe gidelim ve hemen dışında şimdi arkeoloji müzesi olan vacidiye medresesine uğrayalım ve Kütahya’nın çok eski tarihlere dayanan bir şehir olduğunu görelim. Ama, Osmanlı zamanında burada talebelerin tahsil gördüğünü unutmayalım.

Yine sola devam ediyoruz, az ileride Paşam Sultan var. Çocukluğumda her Cuma günü rahmetli anneannemle ziyaret ettiğimiz, hocası Nureddin Efendi ile aileleriyle medfunlar. Bahçedeki kabirler ise buraya hizmet eden türbedarların  kabirleri. Yukarıdaki gasilhane bana  ölümü, aşağıdaki Paşam Sultan ve Nureddin Efendinin türbeleri ölümsüzlüğü anlatır ve en sık ziyaret ettiğim türbelerdendir. Burada da Fatihalar ve İhlaslar okuyup az ileride ilk arada da Efendi Bula’nın küçük bir türbesini görüyoruz.

Yine sola devam ediyoruz ve Kütahya’nın manevi bekçilerinden İshak Fakih Hz var camiiyle birlikte. İshak Fakih Hz fıkıh alimi, yani ilmihal bilgilerinin hafızı ve  bu konuda pek çok hafız yetiştirmiş. Hemen önündeki şimdi Kuran kursu olan yere girme şansınız olursa o yıllara gidiveriyorsunuz. Devam ediyoruz,  hemen yolun karsısında bir başka evliya; Hasan dede,  Fatihalar hediye edip İshak Fakih Camiinden  yukarıya devam edince yol üzerinde Ahi İzzeddin Sultan ve Hisar kahvesi yakınlarında olan ve kabri kayıp olan Hacı Pesendi var, “Şu dünyada üç vakte doyamadım; seher vakti, bahar vakti, iftar vakti.” sözleriyle bende iz bırakan...

Ve bayırı çıkıyoruz, Bum Dede var, bunalanların ziyaret ettiği. Az ileride kale içinde Hisaraltı Camii, Fatih Sultam Mehmed’in üç ay medrese eğitimi aldığı. Namaz vakti giderseniz caminin içini de görebilirsiniz.

Kıbrıs caddesine iniyoruz ve Anadolu garajı yakınında Cemaleddin Sultan var. Diri olduğuna pek çok komşusunun şahit olduğu bir Allah dostu, kabri açıkta bir bahçe içinde. Edeple ve sükunetle girip Fatihalar hediye edip edeple çıkıyoruz. Şimdi Germiyan Sokağının hemen başındayız, karşımızda bir Horasan evliyası Karadonlu Sultan, Kütahya’nın manevi bekçilerinden. Yine Fatihalar hediye edip konakların  önünden geçip cadde üzerinde yol çalışmaları sırasında  kabirlerini yıktırmayan iki Allah dostu var; Menderes Caddesi ve Mahallesinin başında.

Musalla mezarlığına iniyoruz, burada Gaybi Efendi Hz var. Hüda Rabbim Sultan, yaşadığı zamanda anşılamamış, Hüda Rabbim şiirini yazan ve rahmetli annemin ezbere bildiği şiir, o yıllarda okullarda öğretilmiş bu Allah dostlarıyla birlikte.

Ve yakın zamanda ebediyete uğurladığımız değerimiz Halveti Tarikatının şeyhi Mehmed Dumlu hocamız var yanında. Yine Fatihalar okuyup, Balıklı Camii karşı aralığında  Şeyh Salih Efendiye geliyoruz. Şaban-ı Veli Hz’nin  halefi Salih Efendi, hemen yol üzerinde, arkasındaki camide de oğlu ve halefi medfun ve Molla bey var sol tarafında. Burayı ve küçük hazireyi de ziyaret edip, Fatihalar hediye edip, Sultanbağı mahallesine geçiyoruz...

Bu mahallede de pek çok Allah dostu var. Ebu Vefa, Ebul Sefa, Ebul vefa üç kardeş dik çıkılan bir aralıkt. Az ileride ise Acem Sultan, yağmursuzluk olunca burada dua edilir ve herkese çorba ikram edilirmiş. Yolun karşısında Ahi Erarslan ve biraz yukarıda Yorgun Çelebi.

Şimdi Kütahya Kalesine çıkalım. Diyarbakır’dan sonra en uzun burçları olan ve yetmiş burcu olan kalemiz. Şimdi maalesef ayakta on burcu bile yok, ama Kütahya kuşbakışı görülüyor. Üstünde dönen bir lokanta var, nefes almak ve tefekkür etmek için çok iyi. Yolunun sağ tarafında da bir kabristan var, Kütahya fethedilmeden burada Müslüman ahali yaşarmış ve Kale-i Bala Camii var.

 Aşağıya inelim, Öksüzoğlan Mahallesine. Öksüzoğlan da bir Allah dostu ve kabri  Ahievren kabristanında, yani bu mahallede. Tam neresi bilinmiyor, ancak bu kabristana da Fatihalar hediye ediyoruz.  Az ileride bulunan Ahi Evren’e geçiyoruz, onu da ziyaret edelim ve tam merkezde yeşil Camiinin hemen arkasında Cafer Dede var. Ben çocukken burası cezaevi idi, cezaevi kaldırılınca kabri açığa çıkıyor ve hiç çürümediği  görülüyor...

Dilerseniz dahasını size bırakayım. Osmanlı İmparatorluğunun Şehzadelerini gönderdiği ve eğittiği Kütahya Allah dostlarıyla dolu. Sık sık ziyaret edip, onlar için dualar edelim. Ben de dualarınıza talibim, dualarımın kabulü için...

Yerin altı ve üstü, maddi ve manevi bir çok zenginlikle dolu olan Kütahya’mızın devlet büyüklerimiz ve yerel yöneticilerimiz tarafından farkına varılması ve el atılması duasıyla...