Dua limanı, en güvenilir liman...
Anneannem istesin, biz yapalım ve dualar etsin diye beklerdik. Akşam oldumu namazını kılar, ışığı söndürüp önce istiğfar edip, “Bu günün üzerine inen karanlık, bir gün bizim de üzerimize inecek.” diye ölümle irtibat kurar ve ruhunu ölüme alıştırırdı.
Hayrünnisa YURÇ
-Dünya okyanusunda bazen sakin, bazen dalgalı, hatta fırtınalı zamanlar yaşar insanoğlu. Bu herkes için geçerlidir. Zaman zaman aciz ve zayıf olduğunu, hiçbir şeyin sahibi olmadığını, güçsüz olduğunu, hatta fakir olduğunu hisseder. İşte o zaman her şeye gücü yeten, her şeyin hakiki sahibi olan ve çaresiz gibi görünen dertlerine çare olacak Rabbine sığınır. Ellerini açar, ister ve bilir ki onu herkesten daha iyi duyar, anlar ve kendisi için en iyisini, en hayırlısını verir. Bazen birebir istediği değildir olan. Ama hani doktor hastasına bazen acı ilaç verir veya ona zarar verecek şeyleri vermez ya, onun gibi. Daima hakkımızda her şeyin en hayırlısını istemek gerekiyor, çünkü bizimin için ne hayırlıdır ne değildir bilemiyoruz...
Dua deyince hep rahmetli anneannem gelir aklıma. İki dünya savaşı görmüş, çok zor zamanlar geçirmiş anneannemden hiç şikayet duymazdık ve hep dualar ederdi. Yaşadığı konakta üst kattaki şebeke suyunu sevmez, bahçedeki fındık suyunu severdi. Testiyle getirdiğimiz suyu besmeleyle üç yudumda içer ve bize, “Allah su gibi devletler versin, su gibi aziz, ekmek gibi mübarek olun.” derdi. Sobasını temizleyip yakınca, “Allah size tütmeyen bacalı, kırk tencereli, kırk pencereli evler versin.” derdi. Pencerelerini sildiğimizde, “Gönül aynanız parlasın.” derdi.
Anneannem istesin, biz yapalım ve dualar etsin diye beklerdik. Akşam oldumu namazını kılar, ışığı söndürüp önce istiğfar edip, “Bu günün üzerine inen karanlık, bir gün bizim de üzerimize inecek.” diye başlar, ölümle irtibat kurar ve ruhunu ölüme alıştırırdı. En güzeli de bunları sesli yapardı, yoksa nereden öğrenecektik bu duaları...
Onun duruma göre devamlı duaları vardı, şimdi daha iyi anlıyorum. Hani benim anneannem, ay yüzlü beyaz örtülü, elinde tesbih, dilinde dua, gönlü günahlara örtülü. Fatihalarla yadediyorum onu...
Anneannemin yaşadığı konağın restore edilip, hâlâ insanlara hizmet etmesi de ayrı bir kazanç elbette. Biz çocukken televizyon yoktu. Hayal gücücümüzü genişleten radyo dinlerdik, ama daha çok kainat kitabıyla başbaşaydık rahmetli ablamla. Pencereden bakarken yağmur yağıyor veya kar yağıyor diye içeriye haber verirdik. Rahmetli babam, “Maşallah, deyin.” Derdi. Rahmetli annem de, “Allah afetsiz versin.” deyin derdi. Ve Rahmetli Annemin çocukken öğrendiği ve sıkıntılı bir dönemde yaptıkları ve feraha kavustukları bir dua, “Lailahe illallah hayırla halâs, Muhammed'in Resûlullah yetiş ya Hızır İlyas.” O zamanlar anlamazdık manasını ama, derdik. Şimdi bu manayı anlamakla birlikte, çocuk olduğumuz için bu duaları bize hem öğretir hem de yaptırırlardı. Evet, çocuklarla dua etmenin önemini şimdi daha iyi anlıyorum, çünkü onlar masum, günahsız...
Rahmetli babam psikolog ve sosyolog gibi olduğu için evimize daralan, bunalan, borç para isteyen, oğluna kız arayan vs herkes gelirdi. Küs ve dargın olanları da, birbirlerinden habersiz bize çağırır, aldığı hediyeleri, “Bunu sana o aldı.” diye birbirlerine verir, annemin kurduğu mükellef sofrada doyan küsler barışır ve dualar ederek giderlerdi...
O yıllarda şehrimize Rahmetli Şule Yüksel Şenler ablamız gelip konferans vermiş, pek çok bayanın hidayetine sebep olmuş ve çook dualar almıştı. İnsanların ebedi alemini de düşünerek iki cihan saadetine kavuşturmanın ve böyle hizmet etmenin ne kadar önemli olduğunu anlamıştık..
Evimize en çok yaşlılar ve garipler gelirdi. Yaşlı bir koşumuz, “Allah’ım, fikrimi, zikrimi, uykumu alma.” diye dua ederdi. Ah ne kadar doğru ve güzel bir duaymış. Bir başka komşumuz, “Allah’ım, sev beni, sevindir beni, ucu sana varan bir zincire vur beni.” derdi. Yalnız yaşayan bir başka komşumuz bize sık sık gelir ve giderken, “Rabbime dualar ediyorum ve şükrediyorum ki, evim var. ‘Karnım aç bir dilim ekmek verin.’ diyebilirdim, ama, evim yok, evinizde kalayım diyemezdim.” diye bize şükretmeyi öğretirdi.
O evde, orucunu açarken babamın sofraya erken oturup, sofraya bakarak şükretmesini, orucunu açarken sesli dua etmesini ve bize verdiği, ancak bugün unutulmaya yüz tutmuş o güzel nasihatlerini asla unutamam. Meğer dualarla kuşatılmış bir hayat yaşamışız...
Duaların çok makbul olduğu aylardayız ve bu dualara bu dehşetli zamanda, ahir zamanın ahirinde yaşayan hepimizin çoook ihtiyacı var. Her şeye gücü yeten ve bizi bizden daha iyi bilen Rabbimiz var...
Rahmet ve mağfiret ayı olan bu mübarek günlerde öncelikle büyük bir felaket yaşayan ülkemize, zor zamanlar geçiren kardeşlerimize, ümmedi Muhammed’e, ebedi aleme göçmüşlerimize, ailelerimize, komşu ve akrabalarımıza çok dualar edelim. Rabbimiz Furkan Suresi 77. Ayette, “Duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var.” diyor, “İsteyin vereyim.” diyor.
Üstad Necip Fazıl’ı da analım rahmetle ve onun sözleriyle bitirelim bu bahsi, “Verirler ben acizim, Kudret Senin dedikçe. Verenin şanı büyük, sen iste istedikçe... “
Bu satırları okuyan paylaşan herkese dualar ediyor, dualar bekliyorum ve bu özel ve unutulmuş duaları not almanızı tavsiye ediyorum. Bu güzel günleri iyi değerlendirmemiz ve Allah’ın ebedi kurtuluşumuza vesile yapmasını gönülden niyaz ediyorum, Amiiin.