İnsanı tarif etmek çok kolay, çok zor.
"İnsan aziz bir misafir bu kainat sarayında. Ana mesuliyeti çok ağır, dağların yüklenmekten kaçındığı kulluk görevini yüklenmiş ve her anı kaydediliyor ve önüne daima iki yol açılıyor. Tercih kendisinin..."
Hayrünnisa YURÇ
-Bir bölünmez ki insan, onu zaman bölüyor, insan her an dirilip, her saniye ölüyor...
Necip Fazıl Kısakürek.
İnsanı tarif etmek çok kolay, çok zor. İnsan kainat ağacının meyvesi, nasıl ki bir ağaç köküyle, gövdesiyle, dalları ve yapraklarıyla meyve için çalışıyorsa, kâinatta insana hizmet ediyor. Güneş, ay, yıldızlar, bulutlar, rüzgar, toprak, bitkiler, hayvanlar vs. sayamayacağımız kadar nimetlerle ağırlanıyor. İnsan aziz bir misafir bu kainat sarayında. Ana mesuliyeti çok ağır, dağların yüklenmekten kaçındığı kulluk görevini yüklenmiş ve her anı kaydediliyor ve önüne daima iki yol açılıyor. Tercih kendisinin, bu yollardan biri onu ebedî bedbaht edecekken, diğeri ebedî mesut ve bahtiyar edebilir...
Ve insan alıştığı nimetlerin geçici olduğunu unutuyor ve ayrılacağını hatırladığında ve ayrıldığında üzülüyor. Bu nimetlerin baki olmasını istiyor, halbuki eli kısa, ömrü kısa, iktidarı kısa, sabrı kısadır, aynı zamanda fakirdir ve hiç bir şey ona ait değildir. Hepsi, vücudu bile geçici olarak verilmiştir. Zayıf, narin, nazenindir. Çok küçük bir virüs onu yerle bir edebilir ve düşmanları pek çoktur. Başta nefsi büyük düşmandır, onu terbiye edemezse, ona dünyayı ebedi gibi gösterir, ahireti unutturur. Daima Allah’ın razı olmadığı şeyleri emreder. Oysa bedeniyle birlikte ruhunu da beslemelidir. Aynı kuşun iki kanadı gibi, dünya için çalışırken, ebedî kalacağı, dönüşü olmayan ahiret yurdu için çalışmalı, gayret etmelidir.
Hatasız değildir hiç kimse, yanlışlar yapar. Bazen düşer eksilere, kalkmayı bilmeli ve istiğfar silgisiyle silip bu yanlışları, azim ve sebatla yoluna devam etmelidir. İnsan etkilenir diğer insanlardan, elinde değildir. Onun için arkadaşlarını iyi seçmeli ve aynaya bakar gibi bakmalıdır arkadaşlarına. Sever, sevilir, bazen kızar, öfkelenir. Bazen lezzet alır yaşamaktan, bazen küser bütün dünyaya. Dünyayı sığdırırken gönlüne zaman gelir sığamaz koca dünyaya. İhtiyaçları, arzuları, hayalleri sınırsızdır. Acelecidir, hırslıdır. Korkar, zalimdir. İnsan ağlar, güler, bazen gülerken ağlar, bazen ağlarken güler. Aklının ışığını imandan almazsa, verdiği zararı canavarlar veremez. Unutkandır ve dünyaya doğumdan ölüme kadar daima daha iyiye, daha doğruya, daha güzele doğru gitmek üzere yaratılmıştır. Onun için bugünü dünden daha iyi olmalıdır, muhasebe etmelidir ömrünü. Küçük bir kainattır insan, kainatta ne varsa insanda da vardır. Şaşırır kendini tanıdıkça ve imanı artar. Kendini bilen Rabbini bilir. Dünyaya niçin gönderildiğini anlayamazsa, nereye gittiğinin bilincine varamazsa ve gördüklerinden, yaşadıklarından ders çıkaramazsa mutsuz olur, dünyanın bütün nimetleri önüne serilse yine mutlu olamaz.
Hiç bir şey başıboş değildir, insan da başıboş bırakılmamıştır. Kendisine Kuran-ı Kerim indirilmiş, örnek alacağı Peygamber gönderilmiştir. Misafir liğinin sonu da bildirilmemiştir, ki bu da bir nimettir. Necip Fazıl Kısakürek bunu çok güzel ifade eder, “İşaret bekliyorum, yağız atım eğer ki, yanarım sorarlarsa ne getirdin değerli.” Ebedî âlemde işimize yarayacak işlere ağırlık vermemiz gerektiğini çok güzel ifade ediyor şair. İnsan yaşadıkça hastalıklarla, kaza ve musibetlerle, ayrılıklarla, üzüntülerle olgunlaşır, aciz, zayıf, güçsüz, fakir olduğunu daha iyi anlar ve kendisine Allah'tan gayrı kimsenin faydası olmadığının bilincine varır. İyiliklerini, ibadetlerini, hayırlarını, dualarını arttırır. Baki olanın Allah olduğunu anlar ve Mevlana gibi,” Ben bir hiçim, ben bir hiçim hiç!” der ve olgun bir meyvenin dalından kolayca toprağa düştüğü gibi düşer kara toprağa, tekrar dirilmek üzere....
Allah'ın razı olduğu gibi bir hayat ve buralardan güzel bir şekilde uğurlanmak ve ötelerden güzel bir şekilde karşılanmak duası ve ümidiyle....