İhtiras toplumu olduk vesselam
"Gerçek ihtiyaçlarımızın dışında, nefsimizin arzu ettiği her şeyi doldurur olduk çöp evlerimize. Dünyayı son hızla tüketmeye devam ederken, aynı zamanda tüketim toplumu olmanın gereği olarak da insanlığımızı son hızla tüketiyoruz. Alabildiğine saygısız...
İbrahim Coşkun
isikmedya@gmail.com -O da benim olsun, bu da benim olsun, şu da, şu da. Daha fazla olsun, daha fazla, daha fazla...
Gerçek ihtiyaçlarımızın dışında, nefsimizin arzu ettiği her şeyi doldurur olduk çöp evlerimize. Ah bir bilmem ne phone telefonum olsa diye başlayan ihtiyaç listemiz, hayallerimizin alabildiği çeşit çeşit arabalarla, jeeplerle, yazlıklarla, kışlıklarla, villalarla, markalı binlerce liralık eşya ve giysiyle, bir tane yetmez, herşeyden bir kaçtane olsunlarla devam ediyor...
Dünyayı son hızla tüketmeye devam ederken, aynı zamanda tüketim toplumu olmanın gereği olarak da insanlığımızı son hızla tüketiyoruz. Alabildiğine saygısız, alabildiğine bencil, alabildiğince arsız ve alabildiğine sabırsız bir toplum olduk çıktık nihayet. Etrafımıza ördüğümüz bu kalın ihtiras kabuğumuzdan gözlerimiz körelmiş vaziyette ve vicdanımız boğulmuş şekilde, yaşanan hiç bir acıdan, başa gelmiş hiç bir felaketten ders çıkaramayan haldeyiz artık. Yüce Allah’ın ardı ardına verdiği felaketleri, bunun sonucunda ortaya çıkan insanlık dramlarını akşam haberlerinde tv’de izlediğimiz sıradan 3. sayfa haberlerini gibi izler olduk.
Hayattan hiç bir lezzet almadığımız gibi, bereketin de bizleri terk etmeden önce bir tas çorbayla 5 kişiyi doyurduğu sofralardan, ortada kuş sütünün eksik olmadığı ancak kimsenin doyup lezzet almadığı yetersiz ve huzursuz sofralara geçiş yapalı da uzun yıllar oldu.
Arka arkaya başımıza gelen felaketler bir kulağımızdan giriyor, zerre miskal tortu bırakmadan öbür kulağımızdan çıkıveriyor maalesef. İnsanlarımızın yangından mal kaçırırcasına depremzede kardeşlerine yardım edeceği yerde, yangından mal kaçırırcasına kardeşlerinin felaketleri üzerinden para devşirdiklerine şahit oluyoruz. Ne yazık, sanıyorlar ki kendilerine de sıra gelmeyecek, bir gün kendilerine de kıyamet uğramayacak.
Deprem bölgesinden yaşanan göçler nedeniyle yakın şehirler başta olmak üzere, tüm illerimizde ev bulmak artık çok zor. Kimilerine göre, bünyemizde taşıdığımız 11 milyon mülteci nedeniyle zaten emlak fiyatları uçmuşken, deprem bu duruma tam anlamıyla ateş üzerine benzin dökmüş etkisi yaratmış durumda. İşte yukarıda bahsettiğimiz ve kıyametin kendisine gelmeyeceğini sanan gözü aç, gönlü aç, nefsi aç o insan müsvettelerinin, depremzedelere sahip oldukları evleri fahiş fiyatına kiraladığını veya sattığını duyuyoruz.
Felaketi yaşamış, ailesinden sevdiklerinden onlarcasını toprağa vermiş, evi, ailesi, işi ve yurdu viran olmuş o kardeşlerimizin kıyametlerinden para devşirmek kadar aşağılık başka bir hal var mıdır acaba?..
Ey insan evladı! O kardeşinin acısı ve dara düşmüş halinden kazanacağın parayla ne alacaksın? Hangi tatmin edemediğin aç nefsinin ihtiyaçları için, hangi dünyalığa para yatıracaksın? Üzerine keder, hüzün ve acı işlemiş, o kağıdına kan bulaşmış parayı hangi midenle kursağından geçireceksin?
Evet, bize ne oldu sorusunu hep sorar dururuz ya, hakikaten bize ne oldu? Bunca yıkılışa, bunca acıya, bunca ölüme, bunca felakete rağmen neden silkinip kendimize gelemiyoruz? Bu gidiş, ansızın kopuverecek kıyamete kadar daha da kötüleşerek devam mı edecek?...
Sorulara elbette herkesin kendince vereceği cevaplar var. Ancak, karanlıktan şikayet eden milyon yığınlık topluluklar olmak yerine, birer kibrit yakıversek ortalık ne kadar da aydınlanıverecek öyle değil mi?
Karanlıktan şikayet edilmeyen, aydınlık günlerde yaşabilmek ümidiyle...